Bir ilçeyi yaşatan sadece binaları, yolları ya da doğal güzellikleri değildir. Asıl ruhu veren şey; orada yaşayan insanların sesi, sözü ve ortak hafızasıdır. İşte basın, bu sesin yankısı, bu hafızanın kaydedicisi, bu sözün ulaştırıcısıdır.
Basın, ilçelerde çoğu zaman göz ardı edilse de, aslında demokrasinin en güçlü damarlarından biridir. Bir kaymakamın aldığı karar, bir belediye başkanının hayata geçirdiği proje, bir okulda yaşanan sorun veya bir köydeki vatandaşın derdi… Bunların hepsi basın aracılığıyla geniş kitlelere ulaşır. Basın olmazsa, kurumların yaptığı işlerin çoğu sadece dosyalarda kalır, halktan kopuk hale gelir.
Basının en önemli rolü, denetim ve şeffaflıktır. İlçede hizmet veren her kurum, yaptığı işin kamuoyuna yansıyacağını bilerek hareket eder. Bu, sorumluluk duygusunu artırır, hataların üstünün örtülmesini engeller. Eleştiri, kurumların düşmanı değil; tam tersine gelişimin ve doğruluğun pusulasıdır.
Unutulmamalıdır ki, Anayasa’nın 28. maddesi basın özgürlüğünü güvence altına almıştır. Yani hiçbir kurum, hiçbir yönetici “Benim yaptığımı yazamazsınız” deme hakkına sahip değildir. Tam tersine, kurumlar halk adına iş yapar ve halkın bilgilenme hakkı vardır. Basın da bu hakkın temsilcisidir.
İlçelerde basının gücü sadece eleştirmekten ibaret değildir. Aynı zamanda güzellikleri, başarıları, iyilikleri de görünür kılar. Bir köyde yapılan hayırlı bir iş, bir öğrencinin başarısı, bir belediye çalışması ya da devletin sağladığı imkân basın aracılığıyla toplumsal hafızaya kazınır.
Kurumlarla basın arasındaki ilişki, kimi zaman gerginlikler taşısa da aslında karşılıklı bağımlılığa dayanır. Kurumların sesi halka basınla ulaşır; halkın sesi kurumlara basınla gider. Yani basın, ilçede iki yönlü bir köprüdür.
Sonuç olarak; bir ilçede basını susturmak, aslında halkın sesini kısmaktır. Oysa güçlü basın, güçlü bir ilçe demektir. Kurumlar ile basının sağlıklı bir iletişim kurması, sadece bugünün değil, yarının da kazanımıdır.
✍️ Nejdet Yılmaz
İspir’in Sesi